Seninle
ilk defa

Mustafa Kemal Atatürk
Ata`nın ölümü
İLK MUAYENE
Atatürk 1937 yılının ilk aylarından bu yana çeşitli rahatsızlıklar
duymaya başlamıştı. Burnu kanıyor, vücudu kaşınıyor ve kabarıyordu. Yüzü
solmuş, sinir dengesi bozulmuştu. Kendini iştahsız ve halsiz
hissediyordu.
Hasta olan arkadaşlarına kızan, doktor muayenesini sevmeyen Atatürk,
fırsat buldukça çok güvendiği Neşet Ömer Bey (İrdelp)'e kendini muayene
ettirmeye ve sağlık durumu hakkında bilgi almaya başlamıştı. Ancak ilk
muayene sonunda, kalbinde, karaciğerinde, böbreğinde bir şey
bulunamamıştı. Buna rağmen Atatürk'ün renginde ve yüzündeki çizgilerde
bariz değişiklikler başlamıştı.
İLK TEŞHİS
Doktorlar Atatürk'e kaplıca tavsiye etmişlerdi. Atatürk kür tedavisi
için ani bir kararla Yalova'ya gitmeye karar verdi.
Prof. Dr. Nihat Reşat Belger anlatıyor;
"1937 senesinde, Yalova kaplıcalarının hekimiydim. O sıralarda, Atatürk de birkaç aydan beri Yalova'da istirahat buyuruyordu. Bir gün beni çağırttı. Bir müddetten beri kaşıntıdan şikayetçi olduğunu söyledi." Müsaade ederseniz sizi önce bir muayene edeyim."dedim ve ettim. Muayenemde, bilhassa bacaklarında kaşıntıdan mütevellit tırnak izleri müşahade ettim. Palpasyonda (elle muayenede) karaciğerin, kosta (kaburga kemiği) kenarını üç parmak kadar geçmiş olduğunu ve sertleştiğini tespit ettim. Muayene sırasında hiç konuşmadık. Kendisine muayenenin bittiğini bildirdiğim zaman, Atatürk kaşıntının sebebinin ne olduğunu sordu.
"Efendim, bu kaşıntı kanaatimce yemekle, daha doğrusu içmekle ilgilidir." dedim.
Atatürk önce inanmak istemedi.
Beni imtihan
etmek istercesine, "Buna kati olarak emin misiniz?" dedi.
"Evet
efendim karaciğeriniz normale nazaran büyük ve sert . Kaşıntının sebebi
budur."dedim.
Prof Dr. Nihat Reşat Belger'den sonra, Atatürk'ü İstanbul'dan gelen Prof. Dr. Neşet Ömer'de muayene etti. İki doktorun müşterek teşhisi aynı idi. Atatürk, Yalova'da rejime alındı. Tedaviden bir süre sonra iyileşme sezilmeye başlamıştı. Fakat Atatürk Bursa'ya oradan Mudanya'ya geçti. Mudanya'dan Ege Vapuru ile İstanbul'a hareket etti. Atatürk Şubat ayı başında Dolmabahçe Saray'ında idi. Park Oteldeki davetten geç saat saraya dönen Atatürk, ertesi gün şiddetli öksürük ve göğüs ağrısı ile uyandı. Prof. Dr. Nihat Reşat Belger, Dolmabahçe sarayındaki muayenesinde Atatürk'e zatürre teşhisi koydu.
KUMANDAN BENİM
Atatürk, Celal Bayar'ın ısrarı üzerine Fransız doktor Fissenger'in
getirilmesini kabul etmişti ve 28 Mart 1938 günü Fissenger Ankara'ya
geldi.
Fransız Prof.Dr.Fissenger, Atatürk'ü muayene etti, başta Prof. Neşet
Ömer ve diğer doktorlardan bilgiler aldıktan sonra Atatürk'e;
"Ben sizi iyi edeceğim. Fakat benden evvel siz kendi kendinizi iyi edeceksiniz; Şüphesiz ki siz, büyük bir kumandansınız. Büyük zaferlerin sahibisiniz. Fakat bu işin kumandanı benim. Bana yardım edeceksiniz."
Üslubu ve mantık Atatürk'ün
hoşuna gitmişti.
"Peki dedi, kabul."
Atatürk'ün olumlu yaklaşımı üzerine Prof. Fissenger, Atatürk'ün günlük hayatını, bir tablo halinde çizdi. Ağzına tek damla alkol almayacak, şezlonga uzanarak istirahat edecekti. Yemesi içmesi, düzenlenmiş listeye göre olacaktı. Prof. Dr. Fissenger Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine Atatürk'ün sağlığı ile ilgili bir rapor sundu. Bu raporda Atatürk'ün ciddi bir rahatsızlığı olmadığı, bir buçuk aylık bir istirahata ihtiyacı olduğu belirtiliyordu.
GÜNEY GEZİSİ
O günlerde Hatay Sorunu had
safhadaydı. Kendisini iyi hissettiğini söyleyen Atatürk, Hatay
meselesini istediği şekilde sonuçlandırmak için önce Mersin'e oradan
Adana'ya sınıra kadar uzanmaya karar verdi. Doktorları önce bu isteğe
şiddetle karşı çıktıysalar da, muayeneden sonra "gidebilir" dediler.
Atatürk, Hatay konusundaki kararlılığını, Mersin'e hareketinden iki gün
önce Celal Bayar'a şöyle bildirmişti.:
"Benim, kırk asırlık Türk yurdu, Hatay esir kalamaz dediğimi unutmuş olanlar olabilir. Ama ben unutmadım, unutamam, sen de unutamazsın."
20 Mayıs 1938'de Mersin'e doğru yola çıktı. Mersin'den Tarsus'a oradan Adana'ya geçti. Hatay konusunun en kritik döneminde, sağlığı üzerindeki olumsuz düşüncelerin neticeyi etkileyeceği düşüncesiyle, sınıra kadar otomobiliyle giderek askeri birlikleri denetledi, resmi geçitlerde sürekli ayakta bekledi. Sağlıklı olduğunu hissettirmek için her şeyi denedi.
24 Mayıs 1938'de Adana'dan ayrıldı.
SAVARONA
Atatürk yurt gezisinden geldikten sonra çok yorulmuştu
karnındaki şişlikte giderek artıyordu. Florya'dan Dolmabahçe'ye dönerken
küçük bir de kriz atlatmıştı.
31 Mayıs 1938'de Atatürk'ün sabırsızlıkla beklediği Savarona Yatı gelmiş
Dolmabahçe önünde demirlemişti.
1 Haziran
1938'de Atatürk, Savarona'ya geçti.
İtina ile giyinmiş olan Atatürk önce her yeri gezdi, ayrıntılarla meşgul oldu bu da onu yordu. Deniz havasının kendisine iyi geleceğini hissediyor ve orda şifa bulacağını düşünüyordu.
Ama Savarona'daki tedaviden de müspet sonuç alınamamıştı. Bedeni sürekli güç kaybediyor, karnındaki şişlik giderek artıyordu. Dr. Fissenger tekrar davet edildi. 25 Temmuz akşamı Atatürk fenalaşmıştı. Atatürk yatı terkederek saraya çıkmayı düşündü. Saraydaki odalarının daha serin olabileceğini ve orada daha rahat edebileceğini düşünüyordu.
KARNINDAN SU ALINMASI
Profesör Fissenger 4. kez İstanbul'a gelmişti. Fissenger saraya gelir
gelmez Atatürk'ü baştan aşağıya tekrar muayene etti. Atatürk artık
ıstıraba dayanamıyor; karnında toplanan suyun verdiği sıkıntıdan
kurtulabilmek için bir an evvel alınmasını istiyordu. Hastalık artık
iyice ilerlemiş son ve en tehlikeli dönemine girmişti. Birinci ponksiyon
7 Eylül 1938'de Profesör Fissenger ve Profesör Neşet Ömer İrdelp
nezaretinde, Operatör Mim Kemal Öke tarafından yapıldı.
Kılıç Ali Anlatıyor:
"Ponksiyondan sonra derhal odalarına girdim. Gördüğüm manzara şuydu.
Atatürk adeta birdenbire zayıflamış, çok zayıflamıştı. İki kolunu başının altına alarak arka üstü yatıyorlardı. Karnını büyük bir sargı ile sarmışlardı. Odadan içeriye girer girmez yanlarına koştum.
" Geçmiş olsun paşam!" diyerek başının altına aldığı kollarının pazusunu öptüm. Bana doktorların duyamayacağı kadar yavaş bir sesle ;
"Çıkan suyu gördün mü? Bu kadar bir su kabı insanın karnının üstüne konsa nasıl tahammül eder ? Bak ben ne haldeyim, nasıl tahammül etmişim ?"
"Geçmiş olsun Paşam, bunların hepsi geçecek." dedim ve gözyaşlarımı kendilerine göstermeden ve teessürümü hissettirmemek için bir fırsat bularak doktorların arkasından sıyrılıp hemen odadan dışarı çıktım."
Atatürk'ün artık tam bir istirahate ihtiyacı vardı. Fazla konuşmaması ve yanlarında konuşulup kendilerinin yorulmaması lazımdı. Bu konuya doktorları büyük önem veriyorlardı.
İLK KOMA
Profesör Fissenger'in fikrinin alınmasından sonra, doktorlar ikinci
ponksiyon'un gününü tespit için toplandılar. Operatör Doktor Mim Kemal
Öke, 21 Eylül günü Atatürk'ün karnında biriken suyu tekrar aldı. 26-27
Eylül günü Atatürk ilk kez komaya girdi. Komayı atlatan Atatürk
Ankara'ya gitmek istiyordu. Ancak doktorlar Atatürk'ün Ankara'ya
gitmesine izin vermiyorlardı. Atatürk isyan edercesine "Ankara'ya
gidelim. Ne olacaksam orada olayım " diyor, doktorların izin
vermemelerinin sebepleri açıklanınca hiddetleniyordu.
Atatürk "Beni bir an evvel Ankara'ya götürün yapılacak mühim işler var",
demiş, ne yazık ki yapacakları, düşündükleri ne ise yapamamıştı.
Yapılan tüm tedavilere rağmen Atatürk günden güne kötüleşiyor, karın bölgesinde su toplanmaya devam ediyordu. Viyana'dan Eppinger, Almanya'dan Bergmann adında iki profesör gelmişti. Bunların koydukları teşhis ve tedavi aynı idi "siroz". Atatürk 16 Ekim 1938'de ağır bir komaya daha girdi ve 20 Ekim gününe kadar komada kaldı.
SON SAATLER
Tüm
tedavilere rağmen günden güne eriyen Atatürk, 8 Kasım 1938 günü şiddetli
bir rahatsızlık daha geçirdi. Saat altı buçuk gibi gelen bu
rahatsızlıkta Atatürk'ün midesi bulanmış ve kusmaya çalışmıştı.
Sürekli istifra etmeye çalışan Atatürk, bu sırada Hasan Rıza Beye (Soyak)
bakarak "Saat kaç?" diye birkaç kez sormuş, Hasan Rıza Bey her soruşunda
"Saat 7 efendimiz" diyerek cevap vermişti.
Bu sırada kendisine haber verilen Neşet Ömer Bey de gelmişti. Abravaya ile Atatürk'e gereken tedavileri yapıyorlar ve bazı önlemler alıyorlardı. Neşet Ömer Bey bir ara "Dilinizi göreyim efendim." diye seslendi. Atatürk dilini yarıya kadar dışarı çıkardı. Neşet Ömer Bey "Biraz daha uzatınız efendim." diye seslenince, Atatürk, Neşet Ömer Bey'e bakarak ;
- "Vealeykümüsselam" diyerek gözlerini kapattı. Atatürk son kez komaya girmişti.
9-10 Kasım gecesini rahatsız geçiren Atatürk artık derin bir uykuda gibi yatıyor ve ölümü bekliyordu. 10 Kasım 1938 günü saat 8 gibi bir ara gırtlağından Hı Hı Hı sesleri çıkarmıştı.
Saat dokuzu beş geçe gözlerini son kez açarak, etrafına baktı ve hemen kapattı.
Büyük Önder Atatürk ölmüştü.
HAYATINIZDAKİ BAZI SORULAR
CENAZE NAMAZI
Son vazifeler yerine
getirilirken, dini şart ve örfler itina ve hassasiyetle yerine
getirilmiştir. Cenaze namazının bir camide kılınıp kılınmama yolunda
dinen ne gerektiği konusunda, Makbule Atadan Hanımefendi
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'a danıştı, İlahiyat
Fakültesi kelam ilmi ve İslam Felsefesi ordinaryüs Profesörlerinden
Mehmed Şerafettin Yaltkaya'nın fikri alındı. Din alimi, cenaze
namazlarının muhakkak camilerde kılınması yolunda kesin bir kayıt
olmadığını bildirmiş ve daha çok makam, kıdem ve selahiyeti olarak, bir
de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görüşlerinin alınmasını tavsiye
etmiştir.
Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkanı Mehmed Rıfat Börekçi'nin fikri
sorulmuştur. Milli Mücadelenin meşruiyetine dair Anadolu Uleması
fetvasına, ilk imza koyan din adamı, "O'nun cenaze namazı, tertemiz hale
getirdiği bütün vatanda, bu farizanın yerine getirilebildiği her yerde
kılınabilir" fetvasını vermiştir.
Atatürk'ün cenaze namazını, Diyanet İşleri Başkanlığı yapan, Ord. Prof. Mehmet Şerafettin Yaltkaya kıldırmıştır.
ETNOĞRAFYA MÜZESİ'NE DEFNİ
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, 10 Kasım 1938'de sabah saat 09.05'de Dolmabahçe Sarayı'nda ebedi uykusuna daldı. Vefatı bütün yurdu mateme boğarken, dünyada da büyük üzüntü uyandırdı. Aziz naaşı, 19 Kasım 1938'e kadar Dolmabahçe Sarayı'nda katafalkta kaldı. 19 Kasım günü naaşı top arabası ile Sarayburnu'na, oradan "Zafer" torpidosu ile "Yavuz" zırhlısına nakledildi. Bu arada, bütün dünyada bağımsızlık savaşı ve barışın sembolü olan bu büyük insanın cenaze töreni için İstanbul'a gelen Rus, Fransız, Yunan ve Romen savaş gemileri, onu 21 pare top atışı ile son yolculuğunda selamladılar. Naaş, "Yavuz" zırhlısı ile İzmit'e, oradan da trenle 20 Kasım 1938'de Ankara'ya getirildi. TBMM'nde hazırlanan katafalkta bir gün kalan naaş, buradan alınarak 21 Kasım 1938'de Etnoğrafya Müzesi'ndeki katafalka konarak halkın daha uzun süreli ziyaretine imkan sağlandı. 31 Mart 1939'da katafalktan alınan aziz naaş, bir müzede mermerden hazırlanan geçiçi kabre kondu.
| Deutsch | Home , Informatinen , Türkische Gedichte , 10 Gründe , Männer , Horoskope , Chin. Horoskop , Atatürk , |
| Daila Lama , Einstein , Denk mal nach , Picture , SMS , Klingel Töne , Post Card , Anoncen | |
| Tükisch | Home , Informationen , Şiirlerim , Atatürk , Mutluluğun yolu , Adam , Fıkralar , Aşk testi , Kader Sayısı , Sevemek nedir , Çeltiç Astroloji , Yıldız Falı , Çin Falı , Melodiler , Çiçeklerin dilinden , İlanlar , |